Türk Sineması’nın efsane ismi Hülya Koçyiğit, TRT-2’de yayınlanan “Film Gibi Hayatlar” programında konuklarını ağırlamaya devam ediyor. Programın bu haftaki konuğu oyuncu Şoray Uzun oldu.
Şoray Uzun isminin nereden geldiğini ‘’Annem bana hamileyken babam bir Türkan Şoray’ın resminin olduğu bir ciklet görmüş, beni de kız bekliyorlarmış. Demiş ki “Türkan olacak ismi”. Benim ismim Türkan Şoray’dan geliyor. Babamın Türkan Hanım’a olan hayranlığından.’’ diyerek paylaştı.
Seksenler unutmaya yüz tuttuğumuz değerleri hatırlattı
Seksenler dizisinde Ahmet karakteriyle uzun yıllardır ekranda olan Şoray Uzun, dizinin gördüğü ilgiyi ‘’Sanıyorum özlediğimiz ama unutmaya yüz tuttuğumuz o değerleri tekrar hatırlattı ve çok sade yaptı. Çok gösterişsiz, seyircinin gözüne sokarak, didaktik değil de biraz daha natürel anlattı. Biz bu sadeliği, biz bu esasında bu mahalle hayatını, bir sobanın etrafında bütün ailenin bir arada oturduğu zamanları özlemişiz. Benim kuşağım bunu hatırlayabilir, buna özlem duyabilir. Bu anlaşılabilir bir şey ama yedi sekiz yaşındaki çocukları, dönemi hiç bilmeyen bizim kuşağın torunları da aynı ilgiyi gösterince demek ki insan ilişkileri açısından bizim biraz uzaklaştığımız güzellikler varmış bu işte diye düşünüyorsun. Herhalde Seksenler onları bir kez daha hatırlattı.’’ diyerek açıkladı.
Şoray Uzun Seksenler’in ailece saatlerce oturup gözü kapalı izlenebilecek birkaç diziden biri olduğunu belirtti. Uzun bu rahatlıkta izlenecek sayılı dizilerden biri dediği Seksenler projesinde olduğu için çok mutlu olduğunu belirterek ‘’Sanıyorum bir dizi bittikten sonra seyircinin talebiyle tekrar başlayan ender dizilerden bir tanesi. Asıl olan seyircinin isteği.’’ dedi.
‘’Küçükken uçmak istedim ve planör yaparak üçüncü kattan kendimi attım’’
Şoray Uzun küçükken savaş uçaklarına jetlere merak sararak uçmayı çok istediğini ve bu hayalinin peşine düşerek kolunu kırdığını söyledi. Uzun o anısını şöyle anlattı: 1974 yılı İncirlik Üssü’ne 18 km’lik mesafede oturuyorduk, jetler geçiyordu tepemizden. Bir çocuğun da herhalde bir mesleğe meyil etme yaşları… Ben de nedense jet savaş uçaklarına taktım. Uçmayı merak ediyordum. Adana’dakiler bilirler, kendi sucuğunuzu kendiniz yaparsınız ve onu sırıklara asarsınız, iki tane sarık aldım çakmak için ve dedem geldi “Ne yapıyorsun?” diye… Yalan söyledim. “Öğretmen ödev verdi büyük bir uçurtma yapacağız” dedim. O da yardım etti, nalburdan naylon aldı, biz bir tane üçgen yaptık ve onu dedem çaktı. Planör bozması bir şey yaptık, televizyondan bir dizide görmüştüm. üşenmedim üçüncü kattan kendimi attım. Uçacağım yani. Bir kat falan indim. Sonra onlar raptiyeli ve çivili olduğu için patlamaya başladılar yani paraşüt etkisini yitirdi. İkinci kata doğru denge de bozuldu, benim bir kolum iki yerden diğeri bir yerden kırıldı. Uçma denemem böyleydi. Dedem ne yapsın, diyor ki “Öğretmen verdi” diyor… Ne yapsın rahmetli, yardım ediyor bana. Oysa benim derdim uçmak.
Gazetecilik okumanın hayalini kurmadım
Savaş pilotu olmak isteyen ve Hava Harp Okulu’nun giriş sınavında miyop olduğunu öğrenerek bu hayalini gerçekleştiremediğini belirten Şoray Uzun üniversite tercihlerinde öylesine yazdığı Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümüne girdiğini söyledi. Uzun ‘’Niye yazdım bilmiyorum. Gazeteci olmak istediğimden o okulun hayalini kurduğumdan değil. Ne olur meslek büyüklerim yanlış anlamasın ama ben pilot olmak istiyordum, pilot olamayınca da o sene boş geçmesin diye iletişim fakültesine gittim kaydımı yaptım.’’ diyerek gazetecilik okuduğunu ifade etti.
Hak edilmemiş bir ödül aldım
Üniversite bittikten sonra Selim İleri’nin editörü olduğu Argos Dergisi’nde çalışan ve yaptığı röportajla ödül kazandığı belirten Şoray Uzun aldığı ödülü hak etmediğini şöyle anlattı: Bülent Oran’la bir röportaj yapılacaktı hatta bizim okuldaki bir arkadaşa verilmişti ama ben yüklendim. Bülent Oran’la buluştuk Ortaköy’de. O da fabrikada senaryo yazmaya başladığı için gürültülü ortamları seviyordu. Böyle birebir sohbet edemiyorsunuz, bir süre sonra takılıyor, gürültü lazım ona. Gürültüden besleniyordu rahmetli. Ben ona soruları verdim, kendimce röportaj yaptım sonra röportajı teypten çözdüm, tekrar kaleme aldım. Bence bir röportaj yaptım ve verdim. Baktı bir kibarlıkla ve “Bu gece bende kalabilir mi?” dedi. “Tabi ki kalsın” dedim. “Ben bir üzerinden geçeyim lütfen” dedi.
“Hay hay” dedim, röportajı olduğu gibi teslim ettim. Kendi röportajımı… Bülent Abi rahmetli, o röportajı kendi yaptı. Bin küsur senaryo yazmış, binin üzerinde sinema filmi senaryosu yazmış birinin röportajının vasat olmasını kimse beklemez. Muhtemelen harikulade bir röportajdır. Bana teslim etti, “Ben düzeltmeleri yaptım kendimce genç dostum” dedi. Ve virgülüne bile dokunmadan teslim ettim gazeteye.
Selim Bey baktı, “Bu benim bugüne kadar okuduğum en güzel röportajlardan bir tanesi” dedi. Keşke ben yapmış olsaydım, Bülent Bey kendi kendine yaptı. Daha doğrusu genç bir gazeteci adayına çok büyük bir güzellik yaptı. O röportaj, dönemin bir gazetesinden “Gelecek Vaat Eden Genç Gazeteci Ödülü” aldı. Ben de utanmadan o ödülü aldım. “Bunu ben yapmadım bu ödül Bülent Bey’in hakkı aslında kendi kendine yaptı” demek lazımdı belki ama sonuçta röportajı ben yapmış oldum, çok da başarılı bir röportaj olmuş oldu. Hak edilmemiş bir ödül.