Pandemi ile birlikte konserlere ara verdiniz. Sürekli online seminer, workshop’larınız oluyor. Bu süreç nasıl ilerliyor?
Bu aydan itibaren ‘Dönüşüm’ adlı online yeni çalışmamız başladı. Bu program sonsuz yaşam bilgeliğini keşfedip hayatınızın, bedeninizin, işinizin, beslenmenizin ve yaşam alanlarınızın en yüksek potansiyel ile gerçekleştirip değişim ve dönüşüme katkı sağlayacak. Değişik meditasyon ve odaklanma teknikleriyle de farkındalığınızı arttırmanıza yardımcı olacak. Ocak ayı içinde her pazartesi, salı ve perşembe akşamları saat 22.00 -22.40 arası zoom üzerinden katılacağınız ‘Dönüşüm’ programında her akşam bir nefes egzersizi, bir mantra söyleme ve bir meditasyon bölümü yer alıyor. Hep birlikte oluşturduğumuz alanda birbirimize destek olarak güzel bir ruhsal yolculuğa çıkmanın heyecanı içerisindeyim.
Bağcan Ailesi’nin bir üyesi olarak dünyaya gelerek, doğuştan şanslısınız…
Bağcan soyadını taşımak büyük onur, gurur. Fakat genel olarak müzisyen ailede müzisyen olmak, yazar ailede yazar olmak, ressam ailede ressam olmak çok zor. Selda Bağcan’ın yeğeni, Savaş ve Süheyla Bağcan’ın kızı, Sonat ve Serenad Bağcan’ın kardeşleriyim. Düşünün ki etrafınızdaki herkes ileri derecede müzisyen. Siz önlerinde piyano çalıyorsunuz ya da şarkı söylüyorsunuz. Yanlış yapma ve yeteri kadar güzel söyleyememe korkusu oluyor. En ufak bir yanlışınız, ufak bir detone hemen fark ediliyor. Her zaman mükemmel olmanız lazım. Çocukken çok stres oluyorsunuz ve bu stres sizi mükemmelliyetçiliğe götürüyor. Başarılı olmamızı sanırım birbirimize borçluyuz. Her zaman çıtayı daha da yükseğe koyduk ve koymaya da devam ediyoruz.
Müzisyen ailenin ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu kızı…
Evet. Bizim ailede herkes müzik dışında farklı alanlardan mezun. Ben Ankara’da doğdum büyüdüm. ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği’nden mezun oldum. Türkiye’de ve Almanya’da tıp şirketleri kurdum ve 15 yıl yönettim. Daha sonrasında da tamamlayıcı tıp yöntemlerine yöneldim. Bu konuda sayısız seminere katıldım. Çok değerli üstatlardan eğitimler aldım. Reiki, Reconnection, Signature Cell Healing, Acutonics, Emotrance EFT, Quantum Biofeedback SCIO bunlardan bazıları. Sonra kendimi, öğrendiklerimi birleştirdiğim ‘Müzik, Şifa ve Bilimin buluşması’ başlığı altında yurtiçi ve yurtdışında seminerler veriyorum.
Matematik ile müziğin bağlantısı nedir?
Matematik ve müzik ayrılmaz bileşenler. Evreni, yaşamı, yaratımı anlamak, doğayla ve kendi yaratımımızla bağ kurmak istiyorsak bu iki bilimi anlamak gerekir. Müziği bilim olarak saymak M.Ö. 6. Yüzyıllardan beri süregelmekte. Eski Yunan’da matematiğin 4 ana bölümünden biri olarak kabul ediliyor müzik. Pythagoras ( Pisagor)’ın okulunun Quadrivium programına göre matematik, müzik, aritmetik, geometri ve astronomi bilgilerinin bütünüyle anlaşılabiliyor. Müziğin ana temelleri, enstrümanlar, enstrümanlarda kullanılacak tellerin birbiriyle ilişkisi ve oranı hep bu dönemlerden günümüze kadar evrimleşerek gelmiş bilgiler. Müzikte doğayı inceleyen bilim insanlarının skalalarını kullandığımızda kendi doğamızla uyumlu bir alan yarattığımızı görüyoruz. Altın oranı ve ismini ünlü matematikçi Fibonacci’den alan Fibonacci dizisini duymuşsunuzdur. Pisagor skalasında do re mi fa sol la si do; 1, 8/9, 64/81, ¾, 2/3, 16/27, 128/243 ve 1/2 oranları ile ifade edilir. Pisagor bir telin 8/9’una bir tam nota diyor, 6 tam nota ekleyerek ulaştığımız tona oktav diyor. Bu skaladaki oktav sesine de Pisagor Koması adı veriliyor. Hepsi gördüğünüz gibi matematikle dile getirilebiliyor. Fibonacci’nin meşhur tavşan çiftliği problemini hatırlarsanız: 1,2,3,5,8,13,21,34,55…diye gider. 2 sayının toplamı bir sonraki sayıyı oluşturur. Dikkat edilecek olursa iki ardışık sayının oranı (küçük sayının büyük sayıya oranı) aynı sayıya yakınsamaktadır. 0, 61803398…
Bu oran resimde, mimaride ve müzikte çeşitli dönemlerde “altın oran” veya “mükemmel oran” olarak kullanılmış. Pisagor skalasında kullanılan 6,8,9,12 birimlik tellerin birbirine oranlarının da altın oranı verdiğini görüyoruz. Bazı müzisyenler bu oranı dikkate alarak kompozisyonlarını, melodilerini ve ritmlerini kullanmışlar ve günümüze değin eserleri sevilerek, şifa vererek ve doğaya uyumlayarak gelmiş. Evrendeki her şey titreşim, titreşimi biz sayılarla ölçebiliyor ve anlamlandırıyoruz. Ses de bir titreşim olduğuna göre, algımız ve algımızı anlamlandırabilmemiz için matematiğe ihtiyacımız var.
Müziği bir şifa aracı olarak da görüyorsunuz…
Evrende her şey titreşim ve artık daha çok insan titreşimin önemini gün geçtikçe kavrıyor. Geleceğin tıbbında titreşimsel tıp büyük önem kazanacak bu kaçınılmaz. Meksika Körfezinde ses dalgalarıyla yapılan bir çalışma ile körfezin pis suyu büyük ölçüde ve hatta bir günde temizlenerek tekrar yunusların geldiği ve balıkların çoğaldığı görülmüştür. Sevgi frekansı olarak adlandırılan 528 Hz titreşimleri, var olan her şeyin kalbine dokunabiliyor. Tüm varlıkların kendine has titreşimleri var, hatta içimizdeki organların da ayrı ayrı titreşimleri olduğu hesaplanmış durumda. Qigong’un ileri seviye ses tonlaması çalışmalarında bu organlara “chanting” dediğimiz ses dalgalarıyla titreşim gönderiyoruz ve bu organlardaki hücrelerin titreşerek iyileşmesini sağlıyoruz. Ses tonlamasına destek olarak dinlediğiniz müziklerin de uygun frekansta olması şifaya destek olabiliyor.Ruhumuzun mükemmel titreşimi, yaşamımızın mükemmel senfonisi müzikten başka bir şey değil. Müzik şifa, şifa müzik bir anlamda.
Komplo teorisi olarak konuşulan bir konu var. Popüler müziğin ‘hz’ ayarlarının insanları kaygı ve anksiyeteye sürüklemek maksadıyla özellikle bir ses aralığında tutulduğu söylenir, bu müzikal açıdan mümkün mü?
Bu soruya yok böyle bir şey demek isterdim ama bu teorinin doğruluk payı var. Doğaya uyumlu ses frekansları A=444 Hz ya da A = 432 Hz’dir. (A la sesinin müzikteki sembolüdür)
Birinci Dünya Savaşı ile 2. Dünya savaşı arasında Amerikan ve Alman orduları ve orduları destekleyen bazı şirketler sesi ve müziği incelemeye başlamışlar. Müziğin psikotronik silah, kitleleri ikna etme, sürü psikolojisi yaratma, nüfus kontrolü ve kitle histeri oluşturma gibi etkileri araştırılmış. Araştırmalar sonucunda A=440 Hz’e akortlandığında, beyinin bazı merkezlerini etkilediğini ve kişinin konsantrasyon bozukluğu yaşayarak, stres seviyesini ve kızgınlık seviyesini artırdığını bulmuşlar. Ekim 1938’de Almanya, İngiltere ve Amerika’da müzik aletlerinin 440Hz standartta üretilmesine karar verilmiş. Birçok müzisyen karşı gelse de standart o tarihten itibaren 440 Hz olmuş. Elvis Presley, Beatles gibi sanatçılar ve gruplar bu kurumların deney aletleri olmuş. John Lenon bu duruma uyandıktan sonra Imagine şarkısını A=444Hz’a akortlayarak çalmış ve söylemiş. Orijinal videolarına bakarsanız farkı anlarsınız. Sonra da zaten John Lenon’ın başına gelenleri hepimiz biliyoruz. Şimdilerde birçok müzisyen bu duruma uyandı ve artık 432Hz’e ve 444Hz’e akortlanmış müzik bulmak ya da uygulamalarla istediğiniz müziği 432 veya 444 Hz’e çekmek mümkün.Ben de müziklerimde tüm müzik aletlerimizi A=444 Hz’e akortlayarak çalıyorum. Çünkü bu akortlama C=528 Hz (C müzik dilince do) mucize titreşimi kalbin titreşimini güçlendiriyor. Kalpte yaşamı kolaylaştırıyor. Ayrıca Quantum Biofeedback aletleriyle, Schuman Frekansı, şifa titreşimleri ve programları ekleyerek üretiyorum. Dinleyicilerim her zaman müziklerimin çok iyi geldiğini söylerler, doğumlarda, ameliyatlarda, hastalık süreçlerinde müziğimle yanlarında olduğum için çok teşekkür ederler.
“Matra Müziği” hayatınıza ne zaman girdi?
Öğrencilik hayatımda ve sonrasında beni rahatlatan bir öğreti olan yoga daha sonrasında tutkum haline geldi. Kundalini yoga ile tanışmam da beni mantra müziğiyle buluşturdu. Dünyada binlerce yıldır kullanılan şifa mantralarını yeniden besteliyor, Türk ezgileriyle ve Türk enstrümanlarıyla buluşturup dünyaya bambaşka bir sentezle mantra müziği olarak sunuyorum. 2009 yılından beri dünyada ‘Mantra Müziğinin Cennetten Gelen Sesi’ diye adlandırılıyorum. Sunrise, Remember, Sufi Soul Neyim , I am that I am, Miracle ve Love olmak üzere 6 stüdyo albümüm var.
Doğduğunuz andan itibaren müzikle iç içesiniz. Sonra kurumsal bir iş hayatı, sonra tekrar müziğe yönelme…
Ailede ciddi bir rahatsızlığa çare bulma araştırmalarım sonucu bambaşka bir dünyanın bambaşka olasılıkların olduğunu keşfetmem ile hayatım değişmeye başladı. Yalnızca gördüğüne duyduğuna inanan, bilimsel kanıtlara önem veren bir kişi iken beş duyunun ötesinde de keşfedilecek bir alan olduğunu farkettim. Bu merak beni alternatif tıp arayışına, doğu tıbbına, doğu felsefesine götürdü. Dünyada doğal olarak en iyi anladığım ve bildiğim araç olan müzik de bu yolculukta hep benim yardımcım oldu. Tüm öğrendiklerimi sentez olarak aktarabileciğim yegane dostum müzik.
Yardımcı tıptan mindfulness programlarına kadar bir çok alanda bir tedavi aracı olarak kullanılan mantra müziğinin temsilcilerindesiniz.“Mantra Müziği” tanımı sizden dinlesek ?
Mantra Sanskrit dilinde bir kelime. Man, zihin demek, tra, serbest bırakmak demek. Zihni sakinleştirmek için tekrar edilen titreşimlere, frekanslara, ritimlere, hecelere, sözlere deniyor mantra. Kundalini yoganın son yarım saatinde müzikle mantralar söyleniyor. İlk kundalini yoga seansında işte müzik türümü buldum dedim. Çünkü hayatım boyunca ne tür müzik yapmalıyım diye aradım durdum. Klasik, pop, caz denemediğim müzik kalmadı. Mantra müziğini bulduğumda çok mutlu oldum. Öyle bir dönemimde keşfettim ki, hem kendimin hem de etrafımın hayatını şifalandırdı, renklendirdi ve değiştirdi. Binlerce yıldır kullanılan şifa mantralarını genelde besteliyorum ve albümlerime koyuyorum. Günlük hayatlarımız çok yorucu ve koşuşturma halinde geçiyor, özellikle büyük şehirlerde yaşıyorsak daha da ciddi bir şekilde stresimizi arttırıyor. Mantra müziği bize bu günlük koşuşturmamızdan sıyrılıp zihnimizde boşluk anları yaratmamız için bir araç oluyor. Müziği dinlememiz bile zihnimizden geçen saniyede düşünce sayımızı azaltmamıza yardımcı oluyor. Mantra müziğini birlikte söylemeye başladığımızda da kendi sesimizin şifa gücünü devreye sokmuş oluyoruz. Kafatasında bir titreşim yaratmak enerji alanımızın titreşimi yükseltmemize neden oluyor. Stres azalıyor, huzur yerini alıyor. Zihinde de boşluk anı yaratılıyor, bu da en mükemmel titreşimimizin yani frekansımızın tekrar metabolizmamız tarafından hatırlanmasına neden oluyor. Mantra müziği dünyada çok yaygın olarak fiziksel, duygusal, ruhsal şifa için kullanılan bir müzik türü. Hem kendimin hem de dinleyicilerimin ruhuna çok iyi geliyor.
Albümlerinizde “Mantra ile Türk “ezgilerini harmanlıyorsunuz…
Yaptığım müziğin çıkış noktası bu zaten. Binlerce yıldır kullanılan şifa mantraları, Türk ezgileri ve Türk enstrümanları. Bütün albümlerde özellikle ney kullanıyorum. Ud ve kanunu müziğin baharatı olarak kullanıyorum. Hicaz makamında bestelerim var. İlk albümümde Ud solo ile başlayan hicaz makamında ‘Sa Ta Na Ma’ diye bir bestem vardır, Amerika’da en çok indirilen şarkımdır. Batı dünyasına ilginç geliyor. “Ra Ma Da Sa” diye bir şarkım daha var dünyanın neresine gidersem gideyim çok ilgi çeker ve seyircilerin bir çoğu ağlar ve sonunda kendilerini çok iyi hissettiklerini söylerler.
Love albümünüzde tüm enstrümanların 444 Hz’e akortlanmış ve kalbin titreşimi olan 528 Hz’le hazırlanmış bunun insan üzerinde nasıl bir etkisi bulunuyor?
İnsanoğlunun, evrenin, dünyanın yapıtaşı sevgi, aşk. Koşulsuz, yargısız sevgi, yani saf sevgi o kadar güçlü ki karşısında hiçbir şey duramaz. Biz zaman zaman bunu unutuyoruz insanlık olarak. Bütün duygularımızın ölçülebilir bir frekansı olduğunu biliyor muydunuz? Sevginin de frekansı 528 Hz. Love albümünde bütün enstrümanları 444 Hz e akortladık. Şu an dünya müzik piyasasındaki standart 440 Hz. La sesini 444 Hz.’e akort edince Do sesi 528 Hz oluyor. 528 Hz. Kalbin titreşimi ve mucizevi titreşim diye de geçiyor bilimsel araştırmalarda. Hatta DNA onarıcı titreşim diye de kullanılıyor. Eğer cam şişede bulunan suya 8-10 dakika 528 Hz. dinletirseniz H2O olan su H3O2 olmaya başlıyor. Biz buna suyun 4. fazı diyoruz. Bu 4. fazda negatif ve pozitif iyonlar ayrılıyor ve sudan elektrik bile üretebilir hale geliyorsunuz. Yapılan bilimsel araştırmalarda 528 Hz.’in organların iyileşmesi, kan değerlerinin düzelmesi gibi sonuçlar elde edilmiş. Ben de bu araştırmalardan yola çıkarak albümü 528 Hz. frekansında ‘Love’ yani sevgiyi hatırlamak, sevgiyi yaymak için yaptım.
Sizin baktığınız yerden ruh nedir? Zihin nedir?
Bilimsel ya da ezoterik bilgiler geçti zihnimden ama daha müziksel bir anlatımla cevap vermek isterim. Beden, zihin, ruh birlikteliğini, dengesini anlamadan yaşamı anlamış sayılmayız. Beş duyu ile algıladığımız fiziksel evrendeki yolculuğumuz eğitim öğretim, gelenekler, taşıdığımız genetik bilgiler, hücresel, metabolik hatıralar ne olursa olsun ‘Kalbin Şarkısını’ duymaya ve söylemeye başladığımız anda anlam kazanır. Uyanan kahraman, yolculuğunun tüm kahramanlara etkisini ve bağını hissettiği anda “Evrenin Şarkısını” duymaya ve söylemeye başlar. Tüm hayatı, tüm olasılıkları, tüm zamanı şükür ve takdir ile kutlayan kahraman sevginin yolunda hiçliğin birlikten farkı olmadığını anladığında “Ruhun Şarkısını” duymaya ve söylemeye başlar. Kalbin, evrenin ve ruhun şarkısının oluşturduğu senfonidir yaşam.
New Age müziğinin dünyaca kabul gören üstadlarından Kitaro ile hem bir iş birliğiniz hem de bir dostluğunuz var…
Sevgili Kitaro Türkiye’ye konser vermeye geldiğinde yakın arkadaşım Filiz Pak Türkiye Basın Danışmanlığını üstlenmişti, benim de bir Kitaro hayranı olduğumu bildiği için karşılama ekibine beni çağırdı. Kitaro’yu ilk karşılayanlardan biri oldum Türkiye seyahatinde. O sırada yeni bir albüm çıkarıyordum, albümü dinlettiğimde çok beğendi. Bunu Amerika’daki şirketimiz Domo Music’den de çıkartalım dedi ve dostluğumuz başladı. Sonra defalarca ben Amerika’ya gittim görüştük, o Türkiye’ye geldiğinde görüştük. Ortak projelerimiz var. Domo Music’den çıkan Relax adlı Compilation Albümünde ikimizin de şarkıları bulunmakta. Benim yaptığım müziği çok beğendiğini söylüyor ve öğretilerimin özellikle Japonya başta olmak üzere dünyaya yayılması gerektiği düşüncesinde. 2016 yılında Miracle albümüm, 2018 yılında da Love albümüm Kitaro ve Domo Music sayesinde Grammy Müzik ödüllerine aday adayı oldu. Tüm albümlerimi artık Dünya’da Domo Music temsil etmekte.